Zülfü Livaneli - Huzursuzluk
Herkese Merhaba,
Bugün aynı zamanda ilk incelememle de karşınızdayım. Huzursuzluk kitabının çıktığını duyduğumda Livaneli'nin Serenad ve Mutluluk kitaplarını okumuş ve sevmiş biri olarak hemen okumam gerektiğini düşündüm. Artık kitap hakkında düşüncelerim netleştiği için buyurun incelemeye.
Öncelikle kitabın ilk basımı ocak ayında yapıldı. Yüz elli dört sayfa olmasıyla da üç saat gibi bir zaman diliminde bitebiliyor. Mardinli Hüseyin ve Işid zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz'ın hikayesini konu alan bu eser aynı zamanda Ortadoğu'yu, yaşanan zorlukları ve Işid gerçeğini de bir tokat gibi yüzümüze vuruyor.
Arka kapakta yer edinen harese bölümü oldukça ilgimi çekti. Harese ve Ortadoğu bağlantısını oldukça beğendim.
Hikayeyi genel hatlarıyla inceleyecek olursak Livaneli'nin alışıldık üslubu, okuyucuyu konudan koparmadan yığınla bilgi verme, burada da kendini gösteriyor. Ezidilerin yaşadığı bu zulüm oldukça başarılı bir şekilde kurgulanarak anlatılmış ki bunun için yazarın çokça araştırma ve röportaj yaptığına eminim. Hatta bazı yerlerde olayların kurgu değil de gerçekten yaşanmış olabileceğini düşünmek tüylerimi ürpertti.
Hikayede oldukça fazla inananı bulunan yanlış bir bilgi de geniş açıklamalarla özetleniyor. Ezidilik demek şeytana tapmak demek değildir. Kitapta bu dinle ilgili marul, mavi ve tavus kuşu değinmeleri oldukça ilginç ve bilgilendirici olmuş.
Böyle başlıyor hikayemiz... Hüseyin'in annesi ve kız kardeşiyle vedalaşırken kullandığı cümle ile. Hüseyin'in merhameti, aşkı ve yardımseverliği hikayede çok fazla ön planda olmasına karşın, annesinin ve bölgenin ortak inancı, dili ve ön yargıları da hikayenin temel temalarından.
Hikayeye girdikçe Mardin sokaklarını karış karış geziyormuşum hissine kapılıyorum. Taş evler, yollar, insanlar, ibadethaneler, bütün o mimari... Belki de en çok bu kısımlar içimde bir heyecana ve etkilenmeye sebep oluyor. Sanki Hüseyin'in evi gözüme gelen, belki o eski Ezidi Güneş Tapınağı.
Ve daha sonra Meleknaz ve diğerlerinin yaşadıkları sayfalar ilerledikçe nefesimi kesmeye başlıyor. Ezidi kampı, oradaki hissizleşmiş insanlar, Zilan, Meleknaz, Nergis ve diğer onuru ayaklar altına alınmış, çökmüş nice kadın... Zilan'ın anlattıklarını okudukça içim sızlıyor, öteki sayfalara geçmek canımı yakıyor. İnsanın insana yaptığı bu zulüm okudukça gözyaşlarımı çoğaltıyor.
Sonlara doğru Hüseyin'in başına gelenler, Amerika, İbrahim'in Meleknaz'a ulaşma umudu. Sayfalar azaldıkça Meleknaz, Hüseyin, İbrahim ve bütün karakterler gözümün önüne geliyor. Kitabın son sayfasını da okuyup kapattığımda ise derin bir huzursuzluk sarıyor içimi ve tek bir söz yankılanıyor zihnimde...
Kitapta yer alan yazım hataları, sanki sonlara doğru acele yazılmış hissiyatı verilen cümleler kitabın eksiklerinden. Ve bence sonu çok daha farklı bitmeliydi, kitap daha uzun olmalıydı. Bir yerde rastlarsanız mutlaka bir göz atın derim.
Sevgiyle Kalın...
Yorumlar
Yorum Gönder